Endosteal stem cells are a subclass of bone marrow skeletal stem cell populations that are particularly important for rapid bone formation occurring in growth and regeneration. These stem cells are strategically located near the bone surface in a specialized microenvironment of the endosteal niche. These stem cells are abundant in young stages but eventually depleted and replaced by other stem cell types residing in a non‐endosteal perisinusoidal niche. Single‐cell molecular profiling and in vivo cell lineage analyses play key roles in (...) discovering endosteal stem cells. Importantly, endosteal stem cells can transform into bone tumor‐making cells when deleterious mutations occur in tumor suppressor genes. The emerging hypothesis is that osteoblast‐chondrocyte transitional identities confer a special subset of endosteal stromal cells with stem cell‐like properties, which may make them susceptible for tumorigenic transformation. Endosteal stem cells are likely to represent an important therapeutic target of bone diseases caused by aberrant bone formation. (shrink)

“Welcome Back Tourism” is an important marketing strategy to help overseas Tourism destinations quickly recover from the crisis and enhance their core competitiveness. How to translate the memorability of tourists to revisit intention is the core key to open “Welcome Back Tourism.” This study takes local residents in Guangzhou, Shenzhen and Foshan as the research objects, and tries to explore the influence relationship between memorability of a previous travel experience, nostalgia, destination attachment and revisit intention. The results of 291 valid (...) data showed that memorability of a previous travel experience had positive influence on revisit intention; Nostalgia has a positive effect on destination attachment. Nostalgia and destination attachment play a mediating role in the influence of memorability of a previous travel experience on revisit intention. The contributions and management Recommendations of these findings are discussed. (shrink)

Study of Mokṣa in Sankhya-Yoga philosophy.

Brief biography of Śaṅkarācārya, Hindu Advaita philosopher; includes his teachings.

Hindu philosophical classic text on Vedānta philosophy, compiled from 108 Upanishads and Upadeśapañcadaśī of Satyanārāyaṇa Jhā; text with commentaries.

Günümüze kadar süregelen bir mezhep olarak Zeydiliğin Yemen bölgesinde geçirdiği süreçlerden birisi de 16. yy.’da imametini ilan eden Mansûr-Billâh Kâsım b. Muhammed ile başlayan ve Cumhuriyetin ilanına kadar iktidarın soyundan gelenlerin devam ettirdiği dönem bulunmaktadır. Ancak Kâsımîler dönemi olarak bilinen bu sürece dair literatürde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Mansûr-Billâh Kâsım b. Muhammed’in akaid, fıkıh, usul gibi alanlarda kıymetli eserlerinin yanı sıra kaleme aldığı ufak bir risalesi de bulunmaktadır. Bu çalışmada ise Kâsımî Hanedanlığının kurucusu olarak bilinen Mansûr-Billâh Kâsım b. Muhammed’in oğlu Müeyyed-Billâh (...) Muhammed b. Kâsım için kaleme aldığı vasiyet metninin literatüre kazandırılması amaçlanmaktadır. (shrink)

Collected articles on Burmese linguistic and literature.

Classical work on Jaina doctrines and philosophy; includes commentary and Hindi translation.

Das Yogavasistha war und ist ein einfluareicher, hochgeschatzter Text des vedantistischen Hinduismus. Die Untersuchung des Textes deckt den textgeschichtlichen Wandel vom Lehrwerk eines individuellen, buddhistisch beeinfluaten fruehen Advaita-Philosophen zu einem von Mythen umrankten Annex zum Epos als gewollte Gestaltung tendenzioser Uberlieferung auf und beschreibt einen handschriftlichen, alteren Uberlieferungsstrang.

Commentary on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, based on Viśiṣṭādvaita philosophy.

On philosophy of Mokṣa in Jaina philosophy and religion.

Ancient work with Sanskrit and Hindi commentaries on Self-realization and Advaita philosophy.

Kur’an’ın kendine has birbiriyle irtibatlı kelimeler dünyası bulunmakta-dır. Doğru bir Allah tasavvuru, Allah-âlem, Allah-kul, âlem-kul ilişkisinin nasıl olması gerektiği bu kelime dünyası tarafından anlatılmaktadır. Bu nok-tada Kur’an’da herhangi bir konu anlatılırken aralarında sıkı irtibat olan kelime grupları kullanılmıştır. Örneğin Allah Kur’ân’da kendisini, Rakîb, Alîm, Basîr, Habîr, Latîf vb. lafızlarla insanın idrakine yansıtmakta ve böylece doğru bir Allah Tasavvuru oluşmasını amaçlamaktadır. Bu çalışmada, öncelikle ra-ka-be /رقب kökünün etimolojisi üzerinde durulacaktır. Zira bir kelimenin dildeki asli anlamı ve türevleriyle beraber sonradan kazandığı anlamların (...) tespiti, ilgili kelimenin anlam sahasını keşfetme ile mümkündür. Akabinde bu kökün türevlerinden “Rakîb” kelimesi ile anlam ilişkisi olan ve Yüce Allah’ın Kur’ân’da kendisine nispet ettiği sıfatlarından, Alîm, Basîr, Habîr, Şehîd kelimeler tahlil edilecektir. Bu bağlamda doğrudan olmasa da dolaylı olarak Allah’ın görmesini ve gözetlemesini ifade eden kelimelere ve ilgili âyetlere yer verilecektir. Böylece ra-ka-be kökünün Kur’an siyakındaki anlam sahası ortaya konulmuş olacaktır. (shrink)

Study of the influence of Yogavāsiṣṭharāmāyaṇa, work on Vedanta philosophy on religious literature.

Mu‘allâkâtların, tefsir, nahiv, sarf ve dil ilimlerindeki önemli rolünün yanı sıra Arap dili ve edebiyatı âleminde de yüksek ve önemli bir konumu bulunmaktadır. Cahiliye devri müfredatlarının pek çoğunu kapsamasından ötürü dil ve edebiyat erbabı ona önem atfetmiştir. Onlardan biri de, ‘Şerhü’l-Kasâ’idi’l-السبع’ adıyla el-Muâ‘llekât’a yaptığı şerhiyle Ebu Bekir Muhammed bin el-Kasım bin Beşar bin el-Anbari. Bu eserinde pek çok nahiv, zamirin aidiyeti, harflerin manası, zarf ile car ve mecrûrun bağlı olduğu yerin belirlenmesi, müfredatlarıni‘râbı, illetler arasındaki üstünlükler, kıyasa ve luğatta asıl olana, (...) kelimenin irabını belirlemede bazı seslerin etki nedenlerine, sarf, lügat, belağat, eleştiri vb. konulara değinmektedir. Bu itibarla bu araştırma, betimsel analitik yöntemini kullanarak et-Anbari’ninMu‘allâkât şerhindeki nahiv yöntemini, Arap nahiv ilminde iki önemli konu olan kıyas ve ta‘lîl ile ilgili duruşunu açıklayarak değerlendirmeyi hedeflemektedir. (shrink)

Study on the concept of delusion (Moha) and Mokṣa in Indic philosophy.

Study of Prasthanaratnakara by Purusottamacaranagosvamin, exposition of Brahmasūtra of Bādarāyaṇa from the Śuddādvaita point of view in Hindu philosophy.

“Dil politik bir zorunluluk olmanın yanı sıra, iletişim boyutunda bir oluş biçimi olarak estetik bir tutum da varlığa getirir. Bir şeye, dışarıda duran bir şeye gönderme yapma, gönderenin o şeyle olan tutum alışını gösterir. Ağaç ormanda bir anlama bürünürken, bir park alanında ya da yol kenarında başka bir anlama bürünür. Ağaç her zaman bir ağaç değildir; çünkü o ağaç olmaklığını benden bağımsız olarak almış olmasına rağmen, orada bir varlık olarak benim ifade etme biçimime bağlı olarak farklı anlamlara açıktır. Yine de (...) benim olan ağaç ile benim varlığıma gereksinim duymayan aynı ağaç, benim ağaç dediğim şeyle aynı değildir. “ağaç hakkında konuşuyorum,” bir betimleme sunmaz, dahası olmayan ağaç üzerinden bir ağaç var eder. Bu bir anlamada “o bir balık değil, balık resmidir,” türü bir yargıya doğru ilerler.” Bu örnek aslında felsefenin dilsel bir etkinlik olan nitel ya da nicel belirleniminin bize sunduğu ontolojiden bağımsız bir düşünüm olamayacağını açıklar mahiyettedir. (shrink)

Study of the influence of Yogavāsiṣṭharāmāyaṇa, work on Vedanta philosophy on religious literature.

Di ka mi shi ou zhou jin dai li xing zhu yi zhe xue de chuang shi ren. ben shu li tu dui di ka mi di yi zhe xue de si xiang zuo yi quan mian yan jiu, dui ta de fang fa lun " wo si gu wo zai " wu fu guan nian lun, xin shen guan xi deng zhu yao li lun jin xing le xi tong yan jiu.

Study on the Bhāmati of Vācaspatimiśra, active 976-1000, Pañcapadikāvivaraṇa of Prakāśātman and Bhāṣyaratnaprabhā of Govindananda and commentary of Śaṅkarācārya on first sutra of four chapters called Catuḥsūtrī of Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, work on Vedanta.

Study and significance of Yogavāśiṣṭharāmāyaṇa, classical work expounding early Vedantic approach in Hindu philosophy; includes complete Sanskrit text.

On Vedanta philosophy with reference to Upanishads, Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, and Bhagavadgītā.

Commentary with 11 supercommentaries, on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, work on Vedanta philosophy.

Supercommentary on Anuvyākhyāna, verse commentary by Madhva, 13th cent. on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa. from the Dvaita point of view; includes six supercommentaries also.

Supercommentary on Anuvyākhyāna, verse commentary by Madhva, 13th cent. on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, representing the viewpoint of Dvaita school.

Supercommentary on Aṇubhāṣya, 13th century Dvaita verse exegesis, by Madhva, on Brahmasūtra, basic work of the Vedanta school in Indic philosophy, by Bādarāyaṇa.

Study on Vācaspatimiśra's Bhāmatī, 10th century supercommentary of Śaṅkarācārya's Śārīrakamīmāṃsābhāṣya, Advaita commentary of Bādarāyaṇa's Brahmasūtra, basic Vedanta work.

Classical commentary with supercommentaries, on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa, work on Vedanta philosophy.

Study of Brahmasūtramitākṣarā by Annambhaṭṭa, 17th cent., classical commentary on Brahmasūtra of Bādarāyaṇa.

Muhammed Kâsım Nânotevî başkanlığında kurulan Diyobendîlerin ta-savvuf ile irtibatını konu edinen bu çalışmanın temel amacı, Hint alt kıtasının dinî yaşantısında etkin olan Diyobendîlerin tasavvufa olan yaklaşımlarını analiz etmektir. Çalışmada öncelikle Diyobend’in kuruluşu, İngilizlere karşı mücadeleleri, Osmanlı Devleti ile temasları ve daha sonra Diyobendîlerin tasavvuf anlayışına dâir bilgilere yer verilmiştir. Onların tasavvuf ile ilişkileri araştırılırken literatür açısından Diyobendîler ile ilgili temel kaynaklara bakılmıştır. Bu kaynaklar geniş bir incelemeye tabi tutularak onların tasavvufa bakış açıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlar kısaca şöyle (...) özetlenebilir: Sünnî olan Diyobendîler tasavvufu şerîatın bir parçası olarak görmektedirler. Onlar, mânevî hastalıklardan korunmak için tasavvufa sarılmaya, mürşidlerin sünnete ittibasına ve bid’atlardan uzak durmaya önem vermiş, ayrıca nübüvvetin velâyetten üstün olduğunu, kerâmetin hak olduğunu ve vahdet-i vücûdun tasavvufun esaslarından biri olmayıp bunun bir hâl olduğunu ifade etmişlerdir. Eğitim müfredatlarında tasavvuf klasiklerinin yanı sıra kendi mürşidlerinin yazdığı eserleri de okutan Diyobendîlerin tasavvufun birçok konusunda söz sahibi oldukları tespit edilmiştir. (shrink)

Since their introduction in the early 2000s, the use of social networking websites has exploded. Many businesses are seeing increased revenue due to their social commerce strategy. Despite the popularity of social commerce websites, some consumers are still hesitate to use them. This study aims to evaluate the factors that influence the adoption of social commerce. A sample of 721 Chinese We Chat users took part in the research. The findings reveal that social capital mediates the positive effect of social (...) commerce adoption and perceived ease of use on techno-stress and online impulse purchasing. Likewise, information overloading mediates the positive effect of social commerce adoption and PERU on techno-stress and online impulse purchasing. The findings have implications for both practice and research in understanding social commerce adoption in emerging economies. (shrink)

Bireysel düşüncelerini başkalarına aktarma ve hatta empoze etme düşüncesi insanlık tarihi kadar eskidir. Nitekim ilâhî kitabımız, ilk insanların şeytanın söylediği sözlerden etkilenerek kandırıldığını ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in insanları doğru yola sevk etmek için tebliğ ettiği ve bu vazifeyi yerine getirmekle görevlendirildiği bilinen bir gerçektir. Asıl itibarıyla insanın olduğu her yerde bu durumun gerçekleşmesi gayet tabiîdir. Fakat tarih boyunca özellikle kültürel ve teknolojik sahadaki ilerlemeler sözü edilen faaliyetlerde kullanılan araçları değiştirmiştir. Örneğin; yazı malzemesinin temininin kolaylaşması ve matbaa alanında gelişmeler yaşanmasıyla fikirler (...) daha çok yazıyla aktarılmıştır. Modern döneme gelince televizyon, bilgisayar ve bunların destekleyicisi olarak internetin geçirdiği dijital değişim ve dönüşümlerle birlikte görsel çalışmalar hız kazanmıştır. Bu doğrultuda televizyon ve akabinde dijital yayın platformları yaygınlaşmış ve hatta dijital platformlara rağbetin artmasıyla medya sektöründe zorunlu bir değişiklik gerekmiştir. Bu değişikliği öngörerek dijital yayın sektörüne hızlı bir giriş yapan ve milyonlarca abone sayısına ulaşan en büyük dijital yayın platformu Netflix’tir. Bilindiği üzere görsel medya uygarlığının tek olmasa da en önemli gayesi ekonomik çıkar elde etmektir. Ancak bununla birlikte Netflix ve benzeri şirketlerin içerikleriyle düşünce dünyalarını, hayatı anlamlandırma yöntemlerini ve hatta ideolojilerini kasıtlı ya da kasıtsız empoze ettiği de muhakkaktır. Bu doğrultuda hem ilgilisi fazla hem de ses getirme etkisi yüksek olduğu için dini imgeler taşıyan program, dizi ve film gibi yayınlara dijital platformlarda büyük oranda yer verilmektedir. Ancak kimi zaman insanların doğru bilgiye ulaşması ve her türlü hurafeden uzaklaşmasına yol açan bu yayınlar, çoğu zaman yanlış bir din öğretisinin aktarılmasına sebep olmaktadır. Sözü edilen platformda son günlerde en çok izlenen içerikler arasında yer alan ve İsveç’ten sözde İslâm Devleti’nin sınırları içerisindeki Rakka’ya giden bir ailenin dram dolu hikâyesini anlatan Kalifat dizisinin, izleyicilerini İslâm öğretileri hakkında farklı şekillerde yönlendirdiği görülmektedir. Çalışmamızda bu dizide yer alan İslâmî imgeler, din istismarı ve İslamofobi gibi başlıklar üzerinden tahlil edilecek ve dijital platformların din algısını ne denli şekillendirdiği üzerinde durulacaktır. Ayrıca değişen medya ve dijital platformların dönüşümüne, dizinin amaç ve hedeflerine uygunluğuna ve IŞİD militanlarının düşünce dünyalarının İslâm’ın esas öğretileriyle ne denli örtüştüğüne de temas edilecektir. Tüm bunların akabinde genelde medya sektöründe özelde dijital platformlarda algı oluşturmanın imkânına vurgu yapılacaktır. (shrink)

Mu‘allâkâtların, tefsir, nahiv, sarf ve dil ilimlerindeki önemli rolünün yanı sıra Arap dili ve edebiyatı âleminde de yüksek ve önemli bir konumu bulunmaktadır. Cahiliye devri müfredatlarının pek çoğunu kapsamasından ötürü dil ve edebiyat erbabı ona önem atfetmiştir. Onlardan biri de, ‘Şerhü’l-Kasâ’idi’l-السبع’ adıyla el-Muâ‘llekât’a yaptığı şerhiyle Ebu Bekir Muhammed bin el-Kasım bin Beşar bin el-Anbari. Bu eserinde pek çok nahiv, zamirin aidiyeti, harflerin manası, zarf ile car ve mecrûrun bağlı olduğu yerin belirlenmesi, müfredatlarıni‘râbı, illetler arasındaki üstünlükler, kıyasa ve luğatta asıl olana, (...) kelimenin irabını belirlemede bazı seslerin etki nedenlerine, sarf, lügat, belağat, eleştiri vb. konulara değinmektedir. Bu itibarla bu araştırma, betimsel analitik yöntemini kullanarak et-Anbari’ninMu‘allâkât şerhindeki nahiv yöntemini, Arap nahiv ilminde iki önemli konu olan kıyas ve ta‘lîl ile ilgili duruşunu açıklayarak değerlendirmeyi hedeflemektedir. (shrink)

It is generally believed that two rival non-relativistic quantum theories, the realist interpretation of quantum mechanics and Bohmian mechanics, are empirically equivalent. In this paper, I use these two quantum theories to show that it is possible to offer a solution to underdetermination in some local cases, by specifying what counts as relevant empirical evidence in empirical equivalence and underdetermination. I argue for a _domain-sensitive_ approach to underdetermination. Domain sensitivity on theories’ predictions plays a role in determining whether two or (...) more theories are empirically equivalent and underdetermined. To support my argument for the denial of the empirical equivalence between Bohmian mechanics and the realist interpretation of quantum mechanics, I argue that they are not empirically equivalent when we consider their predictions for domains outside their application, using the relativistic domain as an example. (shrink)

This paper defends what I call the ‘wellbeing conception of harm’, according to which the relevant criterion for determining whether one has suffered harm is whether they have been made worse off in terms of their wellbeing. Firstly, I explain why it is that one might find the wellbeing conception of harm appealing to begin with. Then, I respond to two sets of concerns that have been levied against the wellbeing conception of harm. The first set of concerns relate to (...) the implausible moral/political consequences that would allegedly follow from adopting the wellbeing conception of harm. The second set of concerns challenge the practical significance of adopting the wellbeing conception of harm. I conclude with some remarks on how the wellbeing conception of harm can help to answer, or at least navigate, some controversial issues related to harm. (shrink)

Public welfare fundraising has been used to collect donations for medical supplies and has played an important role in the fight against the COVID-19 pandemic. This paper studies online crowdfunding donations from the Alumni Association of Wuhan University to North American alumni; donation data are used to investigate how individuals' donation behavior is affected by the previous donation amount and information provided by the fundraising platform. First, our results show that one's donation amount is positively affected by the previous donation (...) amount. Second, the donor's positive sentiment in the message that he or she leaves, as measured by either natural language processing or a manual rating, can affect the subsequent anonymity and messages but not the subsequent donation amount. Third, anonymous donations are much smaller than non-anonymous donations. (shrink)

This study’s purpose was to determine the prevalence of suicidality among adolescents in a city in Northeast China and identify the correlational factors among adolescents with suicidality. A total of 69,519 adolescents from grades 5 to 12 in a city in Northeast China participated in the online investigation. Students completed a structured questionnaire to report their demographic information, psychological characteristics, and suicidality. Univariable and multivariable logistic regressions were applied to determine significant correlational factors associated with suicidal ideation and suicide attempts. (...) The prevalence of SI and SA among adolescents in the past 12 months was 13 and 4.8%, respectively. Multivariable logistic regression analyses found that the potential risk factors for SI and SA included female, non-nuclear family, higher subjective socioeconomic status, meaningless in life, depression, bullying perpetrator, negative parental rearing styles, lower self-esteem scores, hopelessness, and stressful life events. In order to improve the accuracy of suicide risk identification, a cumulative risk index was used. With the increase in the number of cumulative risks, the risk of SI and SA also increased. So the cumulative risk index was very valuable. The total prevalence of SI and SA among primary and middle school students was high. Preventive measures could be implemented according to the risk factors. (shrink)

Role ethics, broadly speaking, is a normative ethical theory that has a prominent emphasis on roles. Although it was prominent in ancient cultures, such as in China and Greece, role ethics waned during the Enlightenment era. Not until very recently has role ethics been articulated in its own terms. Among current discussions on roles, the most systematic role ethics are Confucian role ethics, Epictetus’ role ethics, Sarah Harper’s rolecentered morality and Jeremy Evans’ role ethics. They are my primary interlocutors as (...) I develop and defend an alternative approach to understanding, examining and guiding our ethical life. By arguing that our ethical life is pervasively structured by roles, and drawing on the lights that my primary interlocutors have shed, I propose a role-structured ethics or role ethics that addresses some central issues regarding the nature of roles, the self, role identification, role fulfillment, role conflicts, and changing roles. Importantly, I emphasize the place of traditions in constructing a complete normative role ethics. So throughout the dissertation, I outline and defend the basic structure of any plausible specific role ethics, which is neutral among various traditions. I call such a structure “Role Ethics.” In particular, I investigate the nature of roles and its relation to the self, role fulfillment and its relation to the concept of duties, virtues and skills, as well as the nature of role conflicts and how to approach them. Along these lines of exploration, I also argue that they have important implications on the dignity of persons, moral education, and the notion of practical wisdom. Last but not the least, due to the universality of roles in various traditions, I propose that Role Ethics can serve as a platform to bring various traditions into meaningful dialogue. (shrink)